Türk’ün asalet ve fetih sembolü: ‘AT’

img

Türk’ün asalet ve fetih sembolü: ‘AT’

 

Türk tarihine göre at; asalet ve fethin en önemli sembollerinden birini oluşturmaktadır. Türk toplum ve kültüründe gücün temsilcisi olan at, destan ve efsanelerimizin de ayrılmaz bir parçasıdır. Gündelik yaşam, askeri ihtiyaçlar ve bu bağlamda oluşan muhabbet neticesiyle yepyeni bir atlı kültür meydana gelerek atasözlerin, deyimlerin ve Türk sanatının da önemli bir hacmini oluşturmuştur.

Tarihi vesikaları inceleyerek görüyoruz ki Türkler, atı evcilleştiren, sırtına binen ve askeri alanda kullanan ilk millettir. Türk neferlerin ‘kanadı’ olarak nitelendirdiğimiz at, sahipleri ile kurduğu duygusal bağ neticesinde kişilik kazanmıştır. Neferlerine gösterdiği sadakat nedeniyle fetihlerin ayrılmaz bir parçası olarak nice tarihi zaferin de ortaklığını üstlenmiştir.

Büyük Türk komutanlarının at üstünde çizilmiş olan resimleri, bahsettiğimiz fetih sembolünü somutlaştırarak tarihi bir vesika niteliği kazanmasına yardımcı olmuştur. Dolayısıyla ‘At Türk’ün Kanadıdır’ ibaresini dünyaya tüm haliyle göstermek ve bu sloganı kimseye bırakmamak adına pek çok ispatımız ve delilimiz mevcuttur.

Ortodoks kültürünün en önemli parçası olan Ayasofya-i Kebir ve onu himaye eden başkentler başkenti kadim İstanbul’un fethi, büyük Türk komutanı Fatih Sultan Mehmet Han’ın at üstünde şehre girişi ile tasvir edilerek sembolik hale getirilmiştir. Bahsini ettiğimiz portrede Fatih Sultan Mehmet Han’ın atıyla birlikte resmedilmesi mevcut görsele ihtişam ve asalet kazandırmıştır. Atını denize sürdüğünün resmedildiği bir diğer portre de tarihi açıdan kazandığımız bir başka somut vesikamızdır.

Vesikaları inceleyerek çoğaltacağımız pek çok tarihi örneğimiz neticesinde Türk töresindeki at kültürünün ne kadar önemli olduğunu görmekle birlikte bu kimliği üstlenen tek millet olarak da öne çıkmaktayız. Yabancı kaynakları incelediğimizde de Türklerin atlı kültürün temsilcisi olduğunun kabul edilerek övüldüğü pek çok bilgiye ulaşabilmek de mümkündür. ‘Türkler adeta at üzerinde doğmuşlardır ve yerde yürümesini bilmezler.’ ibaresi Türkler için atın önemini vurgulayan önemli bir tespit cümlesidir. (Kafesoğlu,1989:209)

Türkler, atı kendi emrine alarak yönetmek ve kendi hislerini ona aktarabilmek hususunda oldukça başarılı bir millettir.  Aynı zamanda, her koşulda iyi bir binici olmayı da kendilerine ülkü edinerek küçük yaşta bu çalışmalara başlayan disiplinli bir millettir. Dolayısıyla bir Türk beldesinin başlıca unsurları sayılmak istendiğinde atlı yaşama değinmeden geçmek mümkün değildir. Aksine özellikle üzerinde durulması gereken önemli bir meseledir.

Asalet, güç ve fetih sembollerimizin en önemli unsurlarından bir tanesi olan kadim at geleneğimiz tarih boyunca süreklilik göstererek varlığını korumayı başarmıştır. Değişen dünya koşulları ve teknolojik gelişmeler dahi bu geleneğin önünü kesmekte yeterli olmamıştır. Ancak yine de kullanım alanlarında değişiklikler meydana gelmiştir. Küresel dünya koşulları içinde yaşam standartları değişmiş olduğundan bu kadim gelenek daha çok at sporları üzerinden devam etmektedir. Cirit, at üstünde ok atma ve at yarışları gibi atlı sporlarımız bugün hala önemini koruyan geleneksel sporlarımız arasındadır. Dolayısıyla teknolojik şartların artması ve değişen dünya koşullarında dahi mevcut geleneğimizi sürdürme ve sahip çıkma yollarını sımsıkı tutma gayreti içerisindeyiz. Üstelik at çiftlikleri sayesinde binicilik eğitimlerinin devam etmesi bu sürekliliğe katkı sağlayan bir başka faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bahsini ettiğimiz çiftliklere baktığımız zaman hemen hemen her yaş grubu içerisindeki binicileri görebilmemiz mümkün. Aldıkları eğitim sayesinde binicilikte ustalaşarak ülkemizi temsil eden pek çok Türk vatandaşımızın olduğunu söyleyebilmekte mümkün.

Demografik koşulları nedeniyle at kültürümüzü hâlâ önemli derecede devam ettiren Türk devletleri de mevcut. Örneğin Kırgızistan…

Yaygın mera alanları nedeniyle biniciliğin gündelik yaşamda hala aktif olarak devam ettiğine şahit olduğumuz Kırgızistan’da, küçük yaştaki çocukları dahi at sırtında görebilmek oldukça mümkün. Aynı zamanda ata yadigârı olarak bildiğimiz Kökbörü de (at üzerinde oğlak yakalama), Kırgız Türkleri tarafından geleceğe taşınmaktadır. Ekonomik istikrarın önemli bir kısmını hayvancılığın oluşturması nedeniyle Kırgızistan’daki atlar altın değerini taşımaktadır. Dolayısıyla yaşam koşulları, uygun mera alanları ve hayvancılık neticesinde at kültürünün Kırgızistan’da hâlâ çok önemli olduğunu ve bu sayede kadim geleneğimizin büyük ölçüde devam etmesine katkı sağladıklarını söyleyebilmemiz mümkün.

Asalet ve fetih sembolümüz olan ata karşı bakış açımızı hiçbir suretle değiştirmeden devam ettirmemiz atalarımıza karşı olan tarih borcumuzdur. Bu nedenle atın temsil ettiği sembollerin farkında olarak kadim geleneğimizi bir sonra ki nesillere aktarmak için gençlerin önünü açarak bu sporlara ulaşımlarını kolaylaştırmamız gerekirse maddi imkân sağlamamız mecburi ve elzemdir. Ancak bu vesile ile gelecek nesillerimize aktarabilir ve sürdürülebilir olmasını sağlayabiliriz.

Atın Türk’e hep kanat olması arzusuyla…                                                                                   

 

Suna Han Karapehlivan