TARİHTE BUGÜN

img

Hattın Çelebisi, Hattat Hasan Çelebi…

“Bir hat yazmıştım. Hamid Efendi'yi gördüm rüyamda. "Kalemini biraz kalınlaştır" diyerek benim dikkatimi yazıdaki bir konuya çekti.
Dediğini yapınca yazı düzeldi. Bir de Halim Efendi'yi gördüm. Yazdığı bir harfi tenkit etmiştim. Rüyamda bana, "beni Sami Efendi ile kıyaslama" dedi. O'nun he'sini Sami Efendinin he'siyle kıyaslamıştım”.


 

7 Nisan 2013 günü Üsküdar'daki evinde ziyaret ettiğimiz Hat sanatının
günümüzdeki zirvesi, tevâzu, edeb, san'at ve gönül âbidesi Hattat
Hasan Çelebi'yi ve birkaç cümleyle de olsa Hat sanatını tanıyalım.


1937 yılında Erzurum Oltu ilçesinde dünyaya gelir. Köyünde Kur'an
hafızlığını tamamlar. 1953'de İstanbul'a gelir. Muhtelif camilerde
imam-hatiplik yapar.


1964 yılından itibaren hattat Halim Özyazıcı'dan nesih, Hamit Bey'den
sülüs, Kemal Batanay'dan rik'a ve ta'lik yazılarını meşkeden Hasan
Çelebi, 1975 yılında Hamit Bey'den sülüs ve nesih, 1981 yılında da
Kemal Batanay'dan ta'lik ve rik'a icazetleri aldı.


2008 yılında Kültür Bakanlığınca Sanata Hizmet ödülü verildi.

 

1976 yılında başlatmış olduğu Hat derslerine Japonya, Sibirya, ABD,
Malezya, Endonezya, Güney Afrika gibi yurt dışı ve yurt içinden
altmışı aşkın talebesine icazet vermiştir.


2011 yılında geleneksel sanatlar dalında Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat
Büyük ödülüne layık görülmüştür.


Yurt içinde ve yurt dışında sergiler açmış, uluslararası hat
yarışmalarında jüri üyeliği ve başkanlığı yapmış, halen de yapmaya
devam etmektedir.


Bazı Eserleri…


1982 yılında Mescid-i Nebi'nin restorasyonu işi için Suudi
Hükümeti'nin talebine, devlet memuru olması nedeniyle izin başvurusuna
dokuz ay sonra gecikerek cevap verilince çok arzuladığı işi yapamaz.


1987 yılında Suudi Hükümeti tarafından yeniden inşa ettirilen Kubâ ve
Kıbleteyn Mescidlerinin kubbe, kuşak ve diğer yazılarını yazmıştır.

Ayrıca Ebû Bekîr Mescidi, Ömer Mescidi, Ali Mescidi ve Buhari Mescidi
yazılarını yazar.


Kazakistan, Almanya, Belçika, Güney Afrika, Bosna ve daha pek çok
ülkede pek çok eserin hatlarını yazmıştır. Hocası Hâmid Bey, Vehbi Koç
ve Hafize Özal gibi birçok şahsiyetin mezar taşlarını da yazmıştır.


T.B.M.M. Mescidi levhaları. (Laf aramızda, bir gün Hasan Hocamı Meclis
Mescidine götürdüğümde Allah, Muhammed ve iki halifeye ait levhayı
görünce "bu yazıları altın varakla ben yazmıştım, diğer iki halifenin
de levhaları vardı" dedi. Bir de levhaların çiviyle delinmiş ve
öylesine duvara iliştirilmiş haline üzüldü. Derhal konuyu görev
edindim ve yüksek mimar bir arkadaşım aracılığıyla en iyi şekilde
çerçeveletip mescidin duvarına astırmıştım. RT.)

Hüsn-ü Kalem Üstadından Hüsn-ü Kelam…

* "Kur'an Mekke'de indi, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı" sözüne tavzihi:


* Kıraat iki çeşittir: Mısır tariki, İstanbul tariki. İstanbul, Mısır
okuyuşunu icabında kabul etmemiş ve kendine göre bir tarik (okuyuş
tarzı) kabul etmiş. Kur'an'ı Kerim'i okumanın yanında yazılması da
Türklerin elindedir.


* Hoca talebeyi mutlaka olgunlaştırır, hatta şiiri bile vardır:
"Hüsn-ü hat öğrenciye demir leblebidir, onu mum gibi yumuşatacak
üstadın lebi (dudağı)’dir." derler. Üslûbunu adabını bilmezsen, kalem
sana bir isyan eder, başa çıkamazsın. Hat sanatındaki usta çırak
ilişkisinin önemi buradan geliyor.


* Hattın üç temel malzemesi, kamış kalem, is mürekkebi ve
âharlı (işlenmiş) kağıttır.


* Kazasker Mustafa İzzet Efendi şöyle diyor: “Bir Cumartesi yazısını
anlarım. Çünkü Cuma günleri tatil olduğu için hattatlar yazı
yazmıyor, bu kadar hassastır. Biz bu sanatı icra ederken 50-100 sene
sonrasında bakanların neler düşüneceğini önemsiyoruz”.


* 1982 yılında IRCICA (İslam Tarih Sanat ve Kültür Merkezi) beni
Malezya'ya götürdü. İslam ülkeleri arasında çağdaş sanatların seviyesi
adıyla bir sergi açmışlar. Kırk ülkeden oraya sanatçılar gelmiş. Ben
çağdaş sanatçı değil klasik sanatçı olarak bulunuyordum orada. 35 tane
levham vardı. Beni sergi alanında dipte bir yere verdiler. Kimse
görmesin diye. Başbakan Mahatmir Muhammed açılışa geldi ve doğruca
bana tahsis edilen odaya geldi ve oradan açılışı yaptı, ismini yazdım,
sonra kalktı ve çekip gitti. 'Niçin burada çağdaş sanat eseri yok da
bunu getirdiniz, laiklik falan' diye Ekmel(eddin İhsanoğlu) Bey'le
atışmış bizim sefir efendi.


* Sanatta çağdaş yoruma karşı değilim, ama özünü bozmasınlar. Hamit
Bey 60'lı yıllarda Paşabahçe'nin yazılarını yazardı. 1960
ihtilalinden sonra fabrikaya bir albayı müdür etmişler. Müdür
fabrikayı dolaşırken Hamit Bey'i görmüş ve "bu ihtiyar ne yapıyor?"
diye sorunca "hattat" demişler. "Ne lüzum var bunları yazmaya" deyince
"efendim sanatımızdır" demişler. Müdür de "peki, yeni harfler bunun
gibi yazılsa olmaz mı?" diye sormuş. Hamid Bey "olur ama bunun
üzerinden 1400 sene geçince ancak olmuş, onun üzerinden de 1400 sene
geçerse olur.


* Sanatçı doğulur mu, olunur mu meselesini bir hikaye ile izah edeyim.
Bir hadiste, "Allah kimi ne için yaratmışsa o şeyi ona kolay kılar"
buyurulur. Üsküdar Çavuşdere yolu yokuşlarını çıkarken sebze satan bir
Arnavut içinde 30-35 kiloluk iki sele taşırdı sırtında. Yaz sıcağında
yokuş yukarı çıkarken kan ter içinde bağırırdı, sırtında o yüklerle. O
günün terbiyesine göre, gayet edepli şekilde gömleği ve ceketinin
düğmeleri kapalıydı. Bu şekilde giyinmek bir gelenekti. O adamı
hocamız gördü ve bize: "O adama deseniz ki, günde 10 lira kazanıyorsan
gel bir saatliğine burada ders yap, sana iki lira verelim ve bir
kelime öğren. O adama bu zor gelir. Talebelere günde 20 lira verelim,
bir günlüğüne o sebzeleri sat. O da size zor gelir. Cenab-ı Hak kimi
ne için yaratmışsa o şey ona kolay gelir.


* Bir hat yazmıştım. Hamid Efendi'yi gördüm rüyamda. "Kalemini biraz
kalınlaştır" diyerek benim dikkatimi yazıdaki bir konuya çekti.
Dediğini yapınca yazı düzeldi. Bir de Halim Efendi'yi gördüm. Yazdığı
bir harfi tenkit etmiştim. Rüyamda bana, "beni Sami Efendi ile
kıyaslama" dedi. O'nun he'sini Sami Efendinin he'siyle kıyaslamıştım.


* Hat sanatı için henüz zirve olmamış. Yüz sene yaşayanlar bile bunun
henüz zirvesine ulaşamadıklarını söyler. Kamil Efendinin oğlu Şeref
Akdik dedi ki, "babamdan yazı istedim. Yaşı seksen altı idi. Biraz
daha bekle dedi. Üç dört sene sonra "oğlum al bunları, herhalde daha
iyisini yazamayacağım". Demek tahayyül ettiği şeyler var ama daha
yapamıyor.

* Havasız yaşayamayacağım gibi hatsız da yaşayamam.

***

"Kur'an-ı Kerim İstanbul'da yazıldı" tarihi emanetini her türlü
imkânsızlıklara rağmen yarım yüzyıldır omuzlarında taşıyan gönül
insanı Hasan Hocam, iyi ki varsın. RT.